YAŞANAN ÇEVRE SORUNLARINDAN SORUMLU OLANLAR, ÇEVRE GÜNÜNDE SUSMALIDIR
İsveç’in Stockholm şehrinde 1972 yılında düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) Çevre Konferansından günümüze, 5 Haziran Dünya Çevre Günü olarak kutlanmaktadır. Bu günün amacı, çevrenin korunması konusunda dünya çapında farkındalık yaratılması ve eylemde bulunulmasıdır.
Aradan geçen yarım yüzyılı aşkın sürede durum nedir?
Bu soruya açıklama yapabilmek için öncelikle çevre ile ilgili bazı başlıkları belirtmek gerekir. Çevre, doğal varlıklar, doğal kaynaklar ile tüm canlılardan oluşmaktadır.
- Doğal alanların varlığı büyük hızla azalmaktadır.
- Su kaynakları büyük bir hızla kirletilmekte ve su kaynak alanları yok edilmektedir.
- Atmosfere salınan sera gazları ve kirleticiler sürekli artmaktadır.
- Kentler yaşanamayacak hale getirilmektedir. Kırsal alanlar daraltılmakta ve yok edilmektedir.
- İnsanlar savaşlar nedeniyle yurtlarını terk etmek zorunda kalmaktadır.
- Suya, gıdaya erişim her geçen gün zorlaşmaktadır.
- Yaban canlı yaşamı hızla yok olmaktadır.
- Kısaca çevreye dair her şey hızlı bir şekilde yok edilmektedir.
Peki, BM yarım yüzyıl önce bu kararı neden aldı? BM gerçekte dünya halkları için bir iyilik mi istemektedir?
BM’nin taleplerine rağmen, sonuçlar tamamen çevrenin zararına gelişmiştir ve gelişmektedir.
Ülkemizde Çevre Ne Durumda?
Son yıllarda doğal kaynakları ve alanları ilgilendiren Su, Taşkın ve İklim kanunları gündeme getirilmektedir.
Yeni Su kanunu, 30 yılı aşkın bir süredir tartışılmaktadır. Tasarıların tüm versiyonları yeni sorunları gündeme getirecek özelliktedir. Her yeni versiyonu, bir öncekini aratmaktadır. Son su kanun taslağı, Su Ajanslarının kurulmasını gündeme getirirken, madenciliğin her yerde ve koşularda yapılabilmesinin önünü açmayı önermektedir. Bu durum içme suyunu da yok etmeyi hedefine koymuştur.
İklim Kanunu olarak gündeme getirilen taslak ise, sadece uluslararası şirketlerin taleplerinin karşılanmasını sağlamaya yöneliktir.
Taşkın Kanunu olarak gündeme getirilen taslak, uygulamada çok başlılığı getirerek ve sorunları çözülemeyecek hale getirmeyi önermektedir.
Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) uygulamaları ise başlı başına büyük sorundur. Meteorolojik Etki Değerlendirme (MED) yapılması esas alınmalıdır.
Kısaca, su kirliği, su kaynaklarının, mera, tarım ve orman alanlarının yok edilmesi bir mevzuat eksikliğinden değil, mevcut mevzuatın uygulanmaması ya da uygulanamamasından kaynaklanmaktadır.
Mevcut mevzuat uygulanabilse bu yaşanan sorunların birçoğu yaşanmayacaktır. Yeni mevzuat arayışları sorumluluktan kaçmayı amaçlamaktadır.
Bu yaşananlardan, kanunların uygulanmasından sorumlu olup da, kanunları uygulamayan tüm idareciler sorumludur.
Sorumlular hiç değilse bugün sussunlar. Onlar susmaz ise, demokrasinin dört ayağından bir olan basın konuşturmasın.
Kamuoyuna saygıyla.
TMMOB
METEOROLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI